/story/175655/marsel/toc
MARSEL | Penana
arrow_back
MARSEL
more_vert share bookmark_border file_download
info_outline
format_color_text
toc
exposure_plus_1
coins
Search stories, writers or societies
Continue ReadingClear All
What Others Are ReadingRefresh
X
Never miss what's happening on Penana!
PG-13
Intro Table of Contents Top sponsors Comments (2)

MARSEL: GİRİŞ:

Gecenin karanlığı Karen şehrini ışıl ışıl parıldatırken benim evim olan Marsel ormanını karanlık hapsetmiş  sadece ay ışığıyla ve ateş böceklerinin ışığıyla parlıyordu. Her yerde uçan muhafızlardan saklanarak  büyük şatafatlı köprünün altına atladım. Karanlık iyice bastırmış tüm o güzel gökyüzünün ışıltısı Karen nehrinin dalgalanan suyuna yansımış içimi bir nebze de olsa huzur vermişti.

Büyük çam ağaçlarının arasından geçerek  Marsel ormanının derinliklerindeki evime gittim. Uzaktan görünen yanmış harabe evime koşarak bahçesinden içeriğe girdim. Karşımda bana doğru bakan bir çift mavi göz ile karşılaştım. Bu mavi gözler daha önceden birkaç kez öldürmeye teşebbüste bulunduğum büyük  prensin gözlerinden başkası değildi. Burada kaldığımı bulduğuna göre tüm muhafızlar burada karanlık ormanın içinde bir yerlerde pusudaydı. Gayet rahat bir tavır takınarak ona doğru yürüdüm. Prens sorgularcasına tek kaşını kaldırarak evimi gösterdi.

‘’Demek kraliyet düşmanı  Yuan’ın küçük kızı sensin… Ablana hiç benzemiyorsun. Aslında  seninle  bir derdim yoktu hatta canını bile bağışlamıştım. Benim sayemde hayattasın. Ama  bakıyorum da tam bir aptalmışım. Anası ne olsun ki  kızı öyle  olsun.  Benden pek haz etmediğini hatta öldürmek için her şeyi yapacağını biliyorum. Yani duygularımız karşılıklı…  Ama  kötü haber… hahahahahhh.  Sen beni öldürme şansını büyük bir arayla kaybettin küçük kız…’’

Gülerken baya eğlenen prens eliyle öldürün işareti vererek  birkaç muhafızı uçarak kolumdan tuttu. Sadece kin ve öfkeyle prense baktım.

‘’Sen ve o lanet krallığınız batsın. SEN GÖRDÜĞÜM EN BÜYÜK KORKAKSIN! Beni bile yenemeyecek kadar güçsüz olduğun için muhafızlarına güveniyorsun.  Annemi öldürüp, tüm ailemi katlettiniz. Bir de pişkin pişkin beni bağışladığını mı söylüyorsun! Asıl sen büyük arayla beni öldürme şansını kaybettin. Kendi ayaklarınla ölüme hoş geldin prens!!’’

Takındığım tavır prensi hiç etkilemişe benzemiyordu. Hatta eliyle muhafızlarına  hızlanın işareti verip arkasına döndü. Bu sırada kraliyet muhafızına savurduğum tekmeyle kenara fırlattım. Diğer muhafızın bacağına sapladığım kılıcımın keskinliğiyle yere düşmesini sağladım.  Ardından kafasını kırmamla  prense doğru uçtum. Prensin  önüne geçtiğimde kılıcımı ona doğru uzatarak  savunmaya geçtim.

‘’Bak küçük kız hala şansın varken bırak savaşmayı yoksa sende…’’

Daha lafını bile bitiremeden Prense doğru zıpladım ve kılıcımı ona sapladım. Gözlerine büyük bir  öfkeyle bakarak:

‘’Artık ölmek umurumda değil. Ama yanımda senide götürmekten büyük onur duydum büyük prens!’’

Prense sapladığım kılıcı daha da derine sapladım. Ağzından çıkan kan yüzümü boyarken arkamdan bana da saplanan kılıçla yere düştüm. Tüm muhafızlar etrafımızda toplanırken prens de yere yanıma düştü. Onun suratına bakarken bana savrulan kılıçlar kolumu ve bacağımı kesiyordu. Acıyan vücudumun tüm parçalarına rağmen prense doğru elimi uzattım. Muhafızlar prensi kaldırmaya çalışıyorlarken sapladığım kılıcı tüm gücümle geri çektim. Prensin vücudundan çıkan kanlı kılıcım yere düşerken prensin gözleri kapandı. Herkes onunla ilgilenirken vücudum yeterince kan kaybetmiş artık intikamımı almış onurlu bir şekilde ölüyordum. Tüm muhafızlar prensi götürürlerken ormanın içinde tek başıma ölüyordum. Etraf artık çok sessizleşmişti.  Yüzümdeki gülümsememi hiç silmemiştim. Ruhum artık istediği gibi huzura kavuşuyordu.  Gözlerim artık bana çok ağır gelmeye başlamıştı. 

Ben Yuan’ın kızı Elisa ailemin intikamını sonunda aldım….


Show Comments
BOOKMARK
Total Reading Time: 15 minutes
toc Table of Contents
bookmark_border Bookmark Start Reading >
×


Reset to default

X
×
×

Install this webapp for easier offline reading: tap and then Add to home screen.